8 Aralık 2011 Perşembe

BİZ EVRENE YABANCI,EVREN DE BİZE!


                Öğlen saat 2 de,gün ışığında atmosferden yukarısının simsiyah boşluk olduğunu düşünmeyiz.Bu dünya bir yerde evren başka bir yerde algısını doğurur.Bu algının fakrında bile değiliz.Gece olduğunda,İstanbul’da evinin balkonundan gökyüzüne bakıp 3-5 tane yıldız görüyorsan evrenin bir parçası olduğunu hatırlıyorsun.Tabii,yüksek binalar,çatılar,antenler izin verirse bakabiliyoruz.

                Somut veya görünür olarak evrenle ilişkimiz olmadığından evrenle arkadaş değiliz.Hepimiz büyük patlamadan oluştuk.Belki bedenimizin bir parçası başka bir yaşam küresinde bulunuyordu.Ama evrene sadece evden,uçaktan ya da teleskopla bakmak yeterli olmuyor.Başka bir gezegene,sisteme gitmek;evrende bulunduğun konumunu ve ne kattığını görmek,neden var olduğunu bulmak,dünya dışı yaşamla iletişim kurmak.Kendi konumunu evrende incelediğin de ‘YOK’ gibi bir şey olduğundur.Aynı zamanda fiziksel olarak küçük olduğunu görsen bile evrende değerin buna göre yapılmadığını görebilirsin.Belki de evren sana çok ‘BÜYÜK’ olduğunu hatırlatacak.

                Evrenin simsiyah,karanlık,bilinmeyen oluşu.

                Kim uzayda yaşadığının farkındalığı ile yaşıyor?Kim uzayda yaşam var mı sorusunun abes olduğunu görüyor?Kim uzayın simsiyah,atmosferin nasıl mavi göründüğü üzerine düşünüyor?(Dünya bir yerde evren başka yerde değil mi?)

                Dünyanın ve insanlığın evrende ki konumuyla ilgili daha farklı bir fikre sahip olacağımız günlere geliyoruz.Bir zamanlar okyanusun ötesinin uçurum olduğu,dünyanın öküz boynuzun üzerinde durduğu,dünyanın evrenin merkezi olduğu inançlarından(yanılgılarından) dünyanın evrende toz zerresi olduğu gerçeğine.Bu da son olmayacak.Evrende ki konumla ilgili daha farklı bir yorum gelecek.Bu bir fiziksel yorum olmayacak.İnsanlığın ve diğer gezegenlerin diğerlerine kıyası bitecek.Fiziksel olarak yok gibi görünmemize rağmen aslında büyük olduğumuz.Bunu dışarı bakarak görmeyeceğiz.İçimizden gelecek bu anlayış ve evrenle uyumlu olacak.

                Gece evinin penceresinden gökyüzüne baktığında,gözünün bakış açısıyla görebildiğin ne varsa onların tümü de evren de bir toz zerresi.

                Kim bilir ne yaşamlar vardır evrende?Yaşadığı gezegenden yıldızlara bakan varlıklar.Uçan filler,konuşan aslanlar var olabilir mi?Gezegenlerinin yasaları nedir?

                Evrende bir uygarlıkla akrabalığımız var mı?(Belki de vardır)Bir uygarlıkla iletişim halinde olmadığımız içinde evren yabancı geliyor.Temas halinde olsak evren hakkında fikirlerimiz artar.

                Tanrı’nın yarattıklarının en üstünü insan ve devasa evrene baktığında bunun tabii ki doğru olmadığıdır.Evrene baktığında mantığının sana şunu demesi gerek:’Benden aşağı ve yukarı uygarlıklar olabilir.’Tanrı insanı en üstün yaratmış,insan şımarmış.Ama dünyaya baktığında insan üstün bir varlık gibi davranmıyor.Dünya dışından birileri dünya da ki medeniyeti incelese ilk fikirleri insanların ne kadar asalak bir topluluk olduğunu görürler.İnsanların çoğu üstün yaratılmış olduklarına inanırlar.Çünkü bu düşünce kendilerini iyi hissettirir.

                Günün birinde dünya dışılar dünyaya indiğinde bunlar insanların tanrısı olacak.Çünkü bu Tanrılar kutsal kitapların Tanrısının vaat edipte yerine getirmediklerini gerçekleştirecekler.Hasta birisine inandığı Tanrısı yanıt vermeyecek,çok istediği şey olmayacak gibi gibi.İnsanların bu beklentilerine yeni Tanrılar yanıt verecek.Sonunda bir dine inananların sayısında ciddi düşüş olacak.Dünya dışı varlıkları görüp inandığı Tanrısına imanı artanlar da olacaktır.Neden iman artar?İnsan,kendisini bizzat yaratan Tanrısının izlerini  evrenin her yerinde görmenin mümkün olması gerekiyor.Yani evrenin her yerinde yaşamın izlerini görmek.Bunan inananların  iman ettikleri şeyin gerçekleşmesi Tanrı’ya olan inançlarını artırır.Daha çok Tanrısını değiştiren insanlar olacak.Neden?Çünkü dine inananların çoğu bu dünyanın bir sınav ve öldükten sonra ahirete gidecekleri inancından   ziyade dünyada ki yaşamlarında fiziksel ve diğer ihtiyaçlarının giderilmesi için Tanrı’ya yönelirler.

7 yorum:

  1. Öncelikle bu bloğu izlemeye başladığım için çok mutluyum. Yazıyı sabırsız ve uzun bir yazıyı okuma becerisinden yoksun biri olmama rağmen ilgi ile okudum ve bunun sonucu olarak da sabırsızlık olarak tanımladığım şeyin belki de ilgisizlik olabileceğini düşündüm.ben insanların en büyük aptallığının gördüğü, duyduğu ve inandığı şeylerin dışındakilerin gerçek olmadığını düşünmesi ve bunu inatle gerektiğinde savaşla savunması olduğuna inanıyorum. Evrenin gördüğümüz ya da gördüğümüzü sandığımız demek daha doğru olur belki de kadarını gerçek ve var kabul etmek aslında ne büyük komedi. en büyük hataları anlamsız fanatiklikleri de bu nedenle yapmıyor muyuz?
    ve evet ne kadar haklısın hacimsel olarak düşündüğümüzde evrenin ve kendimizin boyutlarını düşündüğümüzde yok sayılacak kadar küçüğüz herhalde böyle bir matematiksel relativitede bizim fiziksel varlığımızı sıfıra yuvarlamak en mantıklısı:d ama böyle fiziksel bir varlığın ruhsal gücünü küçümsemek yine aptallık olur (özellikle kaynağını düşünecek olursak).
    evrende bir uygarlıkla akrabalığımız var mı* demişsin elbette var hepimiz akrabayız, aslında ayrı değiliz, ayrılık yanılgısı ile mutsuzluk içinde debeleniyoruz.
    son cümlene de katılıyorum. oysa inanmak kelimesi, yada kavramı görmek ve duymak, ele geçirmek gibi diğer kavramları içinde barındırmaz asıl özelliği zaten bunlardan ırak olmasıdır bu nedenle aynı şeylere bakıp birinin tanrıya inanırken diğerinin inanmamasıdır. evrene nasıl bakacağımızı bilirsek yani fiziksel duyumsama araçlarımızı doğru kullanırsak inanılmaz şeyleri görebileceğimize inanıyorum.
    muhteşem bir yazıydı. sanırım aynı yazıyı kendimin farklı zamanlarında tekrar tekrar okuyacağım.
    birebir bazı olaylara ve insanlara karşı ümidimi yitirsem de genel ilerleyişin hep iyi olacağı inancımı kaybetmem. bu yazı da bunun en iyi örneklerinden biri. herşey olması gerektiği gibi. hep yaz olur mu?

    YanıtlaSil
  2. Blogumu izleyeceğin için teşekkür ederim Guguk Kuşu.

    Aslında yazı ne kısa ne uzun.Tam okunulacak türden.Sen biraz sıkılıyorsun sanırım.Ama üşenmeyipte bir yazı kadar yorum bırakmışsın.Bu çok güzel.

    Belki de fiziksel olarak küçük olursak hayatımı deneyimlemek,detayları görmek daha da artar.Daha büyük olsak evrende ilgimizi çekecek az şey olurdu belki.Küçük olunca hissettirecek,düşündürecek vs çok fazla şey buluyorsun.Bir insanın ve bir karıncanın gözünden dünyaya bakmak gibi.

    Fizikselliğin ötesine ruhsallığa geçiş yaparız umarım.Bedene bu kadar itibar gösterdiğimiz yeter,Sıra ruhsal bilgide.Bedene itibar hepimizi ayırdı.İçimize yönelim ve ruhsal bilgi parlasın.

    Kendim ve dünya için endişelerim var.Hepimizin ruhsallığının parlamasını diliyorum.

    YanıtlaSil
  3. neye gore en ustun canli insan oluyor? kertenkele kuyrugunun biraip yerine yenisini cikartabiliyor. bazi semenderler kuyrugu birak kolunu birakabiliyor hatta kafasinin bir kismini birakabiliyor. bu semenderler biz insanlar yapamadigi halde beyin hucrelerini yenileyebiliyorlar. deniz yildizleri ortadan bolunduklerinde iki farkli canli olarak bedenlerini tamamlayip yasabiliyor. oksijen olmadan insanlar tuvalete bile gidemezken hafizalariyla dalga gectigimiz baliklar sudaki oksiyeni alabiliyorlar. anaerob canlilar derin denizlerde basinc ve oksijen derdi olmadan yasabiliyor.

    biz neye gore ustunuz simdi?

    YanıtlaSil
  4. Bir de alemlerde ki en büyük varlık 'İnsan'^denmiyor mu?Hem kızıyorum hem gülüyorum.İki hissi birden yaşatıyorlar bana.

    Biz üstün varlık falan değiliz.Üstün varlık insan nasıl oluyor da dünyayı bu kadar berbat hale getirebiliyor?Sadece kendilerini iyi,özel hissetmek için buna inanıyorlar.

    YanıtlaSil
  5. Tanrı ve uzaylılar kısmına kadar tuttum anlatım şeklini, ama gerisi çöplük olmaya aday. Yani insanoğlu elbet bir gün doğruları görecek.

    neyse ama blogu beğendim, takibe alıyorum.

    YanıtlaSil
  6. her seyi once kafamizda netlesirelim :) dunya duzdur, atmosfer yoktur, uayda hayat vardir.

    YanıtlaSil