24 Aralık 2011 Cumartesi

SALAK FACEBOOK KULLANICILARI!


                Facebook’un 1 milyara yakın kullanıcısı var.Bu kadar çok kişinin kullandığı siteye uymayan bir tasarımı var.Tasarımı da sürekli değiştiriyorlar ve hiç beğenilmiyor.Her yeni bir tasarım öncekini aratıyor.Şu an ki tasarım sanki yapım aşamasında duran bir siteyi andırıyor.Karma karışık.

                Sayfaların,grupların en fazla ‘beğen’ alma aptallığı.Örneği Fenerbahçe sayfasını beğenen 30 bin var,Galatasaray sayfasını beğenen 25 bin var.Galatasaray sayfasının yöneticisinin,sayfasının 30 bini geçmesi için duvarına ‘hadi geçelim şu ezikleri’ gibi aptal motivasyon iletileri…

                Kullanıcıların ilişki durumları…İlişki durumlarını paylaştıklarında gelecek olan beğeni ve yorumlara,yani ilgiye ihtiyaçları olan ‘ruh hastaları’ var.’İlişkisi var-ilişkisi yok aşamaları.’İlişkisi var aşamasına gelince en yakın arkadaşlardan ‘ay,canım ne kadar da yakışıyorsunuz birbirinize’ tebrikleri alınır.İlişkiye biraz ara verilir.Yeniden en yakın arkadaşlar ortaya çıkar.’Zaten o sana layık değildi’ der.Yeniden barışılır.Çünkü ilgiye aç olan ruh hastaları yalnızlığa pek dayanamamışlardır.Kankalar yeniden ortaya çıkar.’Ay,canım sizin zaten ayrılmanız hataydı’ derler.İlişki başlayış,ayrılık ve tekrar barışma süreçlerinin facebook’a yansıması. J

                Kullanıcının 148 tane fotoğraf yüklemesi.Yine bir ruh hastası daha,yorum ve beğenilerden gelecek ilgiye aç kişilik daha.Neden 6 tane fotoğraf yok?Neden az ve öz değil?

                ‘Kendi çiftliğini yarat’ tarzı oyunlar.Ölümüne zaman alıyorlar.Ve bu basit oyunlar facebook’un da ne kadar da basit bir site olduğunu gösteriyor.

                Bugün nerede olduğu paylaşanlar ile çok eğleniyorum.Bugün Uludağ’dayım,kankam Nergis’leyim,Ortaköy’de çay keyfi gibi…Hiçbir önemi yok senin nerede olduğunu paylaşmanın.Ama paylaşmak ta özgürsün.

                Peki facebook bir işe yarar mı?Facebook bir sosyal medya.Medya da yer almayan haberler facebook da yer alabiliyor.Seviyeli arkadaşlarla seviyeli muhabbetler yapabilirsin.Cep telefonunda kontör yoksa facebook’dan haberleşiyorsun.Örgütlenebiliyorsun(Arap Baharı gençlerinin sosyal medyadan örgütlenmeleri).

                Ben de bir facebook kullanıcısıyım.Nasıl bir profile sahibim?Medya da,haberler de yer almayan bir paylaşım yapıyorum.Beni ve insanları motive edecek güzel sözler yazıyorum.Kuantum fiziği ile ilgili videolara rastlamaktan keyif alıyorum.Kafamın takıldığı konularda bilgili kişilere sorular sorup bilgi alıyorum.Yani kendime ve insanlara yararlı olacak şekilde kullanıyorum facebook’u.Sayfamı salak paylaşımlarla çöplüğe çevirmiyorum.İnsanların iletilerime bakıp faydalanabilecekleri paylaşımlar yapıyorum.

11 Aralık 2011 Pazar

MODANIN SÜRÜ ÜZERİNDEN KAZANCI


                Parayı kazanmak için süreçler yaratılır.Bunlar;

-Kıyafet tasarlanır,neyin moda olabileceği düşünülür ya da geçmişte moda olmuş kıyafetlerin hangisinin tekrar çağa uydurulup gün yüzüne çıkabileceğine bakılır,

-Podyumda sergilenir,

-Sonra ünlü birinin bedeninde,dizilerde,bir film galasında,

-Satın almaya teşvik edecek güçlü sloganlar,

 -Tabii ki reklamlar,

- Daha sonra sokakta,hayatta birkaçının üzerinde,

-Son aşama da senin içinde yaratılır.Modasını yarattıkları şeyi sen de almaya teşvik edilirsin.Bunu ben de almalıyım dersin.(Aynı giyinen,aynı düşünen sürü yaratılır.)

                Sonuç olarak herkes aynı giyinmeye başlar.

EL-BARCELONA



                Barcelona,derbiyi kaybetmeleri halinde şampiyonluk yarışının devam edeceği motivasyonundalar.Bu inanç baskıyı biraz azaltıyor.

                Real Madrid ise,gerçekten bir derbi olarak bakıyor.Bu sene ligde çok iyi giderken,rakipte kötü iken devirmek istediler.

                Real presle başladı.Çok istekli olduklarını ilk dk’da attıkları golle gösterdiler.Yaptıkları pres sadece rakibi pas hatasına zorlayıp gol bulmak.Bunu sadece fiziksel olarak en güçlü oldukları dk’larda yaparlar ve bir kere başarılı oldular.Bu tercih de Barça’ya karşı tutar gibi değil.Büyük takım,küçük oyun.

                İlk dk’dan başlayan pres 30. Dk’ya kadar devam eder.Ardından yorgunluk başlar.Bu dk’ya kadar kendi gibi oynamayan Barcelona’ya atabildiği kadar atmalıydı Madrid.Fakat gol atabilecek bir oyunu yok onların.Ardından Barça,kendi gibi oynamaya başladığı dk’larda golünü buldu.



                İkinci yarıda Alexis’in golüne kadardı maç.Sonra Madrid’in teslimiyeti ve 60. Dk da biten bir maç.

                Barcelona’nın pas trafiğini kim alt edebilir?

                Real’in iki orta saha oyuncusundan birinin daha yaratıcı olması lazım.Lass,Alonso tek yönlü oyuncular.

                Barcelona,pas antrenmanlarına Valdes’i de katmalı.Çok hata yapıyor.

                Mourinho’nun orta saha anlayışı Chelsea ve İnter de ki gibi devam ediyor.Ancak oyuncu tercihleri çok vasat.Orta saha üçlemesi Mesut-Alonso-Khedira.Mesut çok iyi,yedekte de Kaka var ama Alonso-Lass,Khedira Madrid için vasat oyuncular.Lampard-Essien-Ballack ve Scheider-Cambiasso-Stankovic üçlemesini yaratamadı Mourinho.

                Real Madrid,orta üstünlüğünü tamamiyle Barcelona’ya veren bir oyun kuruyor.Her halukarda Barça orta sahası üstün ama Real orta sahası biraz daha dengelemeli.Orta saha oyuncularının verimsizliği(sadece boş koşuyorlar) ve şuursuzca presin getirdiği yorgunluktan sonra üstünlük tamamen Barça da.’Futbol orta sahadır.’

Not:Pepe gibi oyuncular,takımları için savaşçı,vazgeçilmez;rakip için çirkef olarak görülür.Lugano,Emre Belözoğlu gibi….

8 Aralık 2011 Perşembe

BİZ EVRENE YABANCI,EVREN DE BİZE!


                Öğlen saat 2 de,gün ışığında atmosferden yukarısının simsiyah boşluk olduğunu düşünmeyiz.Bu dünya bir yerde evren başka bir yerde algısını doğurur.Bu algının fakrında bile değiliz.Gece olduğunda,İstanbul’da evinin balkonundan gökyüzüne bakıp 3-5 tane yıldız görüyorsan evrenin bir parçası olduğunu hatırlıyorsun.Tabii,yüksek binalar,çatılar,antenler izin verirse bakabiliyoruz.

                Somut veya görünür olarak evrenle ilişkimiz olmadığından evrenle arkadaş değiliz.Hepimiz büyük patlamadan oluştuk.Belki bedenimizin bir parçası başka bir yaşam küresinde bulunuyordu.Ama evrene sadece evden,uçaktan ya da teleskopla bakmak yeterli olmuyor.Başka bir gezegene,sisteme gitmek;evrende bulunduğun konumunu ve ne kattığını görmek,neden var olduğunu bulmak,dünya dışı yaşamla iletişim kurmak.Kendi konumunu evrende incelediğin de ‘YOK’ gibi bir şey olduğundur.Aynı zamanda fiziksel olarak küçük olduğunu görsen bile evrende değerin buna göre yapılmadığını görebilirsin.Belki de evren sana çok ‘BÜYÜK’ olduğunu hatırlatacak.

                Evrenin simsiyah,karanlık,bilinmeyen oluşu.

                Kim uzayda yaşadığının farkındalığı ile yaşıyor?Kim uzayda yaşam var mı sorusunun abes olduğunu görüyor?Kim uzayın simsiyah,atmosferin nasıl mavi göründüğü üzerine düşünüyor?(Dünya bir yerde evren başka yerde değil mi?)

                Dünyanın ve insanlığın evrende ki konumuyla ilgili daha farklı bir fikre sahip olacağımız günlere geliyoruz.Bir zamanlar okyanusun ötesinin uçurum olduğu,dünyanın öküz boynuzun üzerinde durduğu,dünyanın evrenin merkezi olduğu inançlarından(yanılgılarından) dünyanın evrende toz zerresi olduğu gerçeğine.Bu da son olmayacak.Evrende ki konumla ilgili daha farklı bir yorum gelecek.Bu bir fiziksel yorum olmayacak.İnsanlığın ve diğer gezegenlerin diğerlerine kıyası bitecek.Fiziksel olarak yok gibi görünmemize rağmen aslında büyük olduğumuz.Bunu dışarı bakarak görmeyeceğiz.İçimizden gelecek bu anlayış ve evrenle uyumlu olacak.

                Gece evinin penceresinden gökyüzüne baktığında,gözünün bakış açısıyla görebildiğin ne varsa onların tümü de evren de bir toz zerresi.

                Kim bilir ne yaşamlar vardır evrende?Yaşadığı gezegenden yıldızlara bakan varlıklar.Uçan filler,konuşan aslanlar var olabilir mi?Gezegenlerinin yasaları nedir?

                Evrende bir uygarlıkla akrabalığımız var mı?(Belki de vardır)Bir uygarlıkla iletişim halinde olmadığımız içinde evren yabancı geliyor.Temas halinde olsak evren hakkında fikirlerimiz artar.

                Tanrı’nın yarattıklarının en üstünü insan ve devasa evrene baktığında bunun tabii ki doğru olmadığıdır.Evrene baktığında mantığının sana şunu demesi gerek:’Benden aşağı ve yukarı uygarlıklar olabilir.’Tanrı insanı en üstün yaratmış,insan şımarmış.Ama dünyaya baktığında insan üstün bir varlık gibi davranmıyor.Dünya dışından birileri dünya da ki medeniyeti incelese ilk fikirleri insanların ne kadar asalak bir topluluk olduğunu görürler.İnsanların çoğu üstün yaratılmış olduklarına inanırlar.Çünkü bu düşünce kendilerini iyi hissettirir.

                Günün birinde dünya dışılar dünyaya indiğinde bunlar insanların tanrısı olacak.Çünkü bu Tanrılar kutsal kitapların Tanrısının vaat edipte yerine getirmediklerini gerçekleştirecekler.Hasta birisine inandığı Tanrısı yanıt vermeyecek,çok istediği şey olmayacak gibi gibi.İnsanların bu beklentilerine yeni Tanrılar yanıt verecek.Sonunda bir dine inananların sayısında ciddi düşüş olacak.Dünya dışı varlıkları görüp inandığı Tanrısına imanı artanlar da olacaktır.Neden iman artar?İnsan,kendisini bizzat yaratan Tanrısının izlerini  evrenin her yerinde görmenin mümkün olması gerekiyor.Yani evrenin her yerinde yaşamın izlerini görmek.Bunan inananların  iman ettikleri şeyin gerçekleşmesi Tanrı’ya olan inançlarını artırır.Daha çok Tanrısını değiştiren insanlar olacak.Neden?Çünkü dine inananların çoğu bu dünyanın bir sınav ve öldükten sonra ahirete gidecekleri inancından   ziyade dünyada ki yaşamlarında fiziksel ve diğer ihtiyaçlarının giderilmesi için Tanrı’ya yönelirler.

7 Aralık 2011 Çarşamba

TÜRK FUTBOLUNDAN NİYE SOĞUDUM?


-Derbi maçında kale arkasından atılan içki şişesi


            O kadar kalabalığın içinden bir şeyler fırlatmak kolay değil mi?Bozuk para,votka şişesi,cep telefonu vs.Kalabalığın içinde ‘ben görünmem’ düşüncesi kameranın seni çektiğini unutturuyor.Sahaya bir şeyler atanlar futboldan anladığı ya da takımına gönül verdiği için tribünde değiller,olay yaratmak için oradalar
.
-Kale arkasının sahaya inmesi


Sürü zihniyetini de yansıtıyor bu fotoğraf.Kale arkasından 3-5 kişi inince herkes inmeye başlıyor.Çirkin görüntü.

-Futbolcuların sahtekarlıkları.Ceza sahasında kendini yere atan,darbe almadığı halde yerde kıvranan,1.5 metre açık ofsaytta iken yan hakeme küfredenler…

-3 büyüklerde oynayacak kalitede olmayan futbolcuların yıllardır takımların vazgeçilmezleri olması.

            Peki neden takımların vazgeçilmezleri?Teknik direktörler korkak futbolu tercih ettiklerinde Selçuk Şahin,Sabri Sarıoğlu gibi oyunculara sarılıyorlar.

            Ya da takımların hedefleri küçük,küçük oyunculara kadrolarında yer veriyorlar.

            -Altyapı yok.Beşiktaş’tan,Florya’dan,Sakarya’dan oyuncu çıkmıyor artık.

            -Bilet fiyatlarını yüksek tutup atmosferi süper olan statları boş bırakmak;

            Yöneticiler,atmosferin futbolcular ve oyunu etkilediğini unutuyorlar galiba;ya da sezona küçük hedeflerle girdikleri için biletleri yüksek tutup para kazanmak daha önemli onlar için.

            Kışın seyircinin azaldığı zamanlarda bilet fiyatları düşürülürse soğuğa rağmen atmosfer yaratılır.44 lira olan kale arkası 20 tl yapılabilir.44 liraya satıp az seyirci çekeceğine 20 tl den satıp aynı geliri kazanmayı ve stadı doldurmayı başarırsın.

            -Barcelona haricinde hiçbir takımın oyun oynamaması.(Bazen Real,Manu,B.Münih)

            -3 temmuz şike soruşturmasının ardındaki karanlık yüz.Herkese göre bir komplo teorisi var soruşturma hakkında.

            -Türk milli ve kulüp takımlarının büyük potansiyeli varken ‘sürekli başarısızlığımız’.

            -Statta ki küfürler.Bu da güzel bir maç izlemek veya takımına gönül vermekten ziyade stada gelerek olay yaratmak,stres atmaktan ibaret.Bir de taraftar grupları var.Genç Fenerbahçeliler,Ultraaslan gibi.Bu grular içindeki kimliklere dikkat edin.Gerçek hayatta bir şey başaramamış,bu gruplar içinde kimliğini bulan tipler.Hayatında bir sevgilisi olmayıp Fenerbahçe’yi tek aşkı görenler gibi.

            -Futbolun insanları bölmek için araç olması.Fenerin mi yoksa Gs’nin mi daha çok taraftarı var?Avrupa da Gs mi Fb mi daha çok başarılı?Büyük takımlar arası transfer sonrası insanların birbiriyle kavga etmeleri.(Medya bu aptal soruları ortaya atar,insanlarda gereksiz tartışmalara girer.)

            -Futbolun gündemi değiştirmek için araç olması.Futbola dair büyük bir gündem medyada yer alırken,politikacılar dilediklerini yapıyor.Futbol,politikacılara görünmez bir pelerin etkisi yapıyor.Futbol gündemi,politikacıların ne yaptığını örtüyor.Elektriğe zam geliyor,vatandaşları etkileyecek yasa değişikliği oluyor.Bunu gibi şeyler.Kimsenin ruhu duymuyor.Herkes gündem de ki futbola kafa patlatıyor.Ama futbolun ilerlediği yok.Geriye gidiyor.

            -Yaşlı futbolcuların Türkiye de kral yapılması.Aldıkları ücrete bakarak Türkiye de ki futbolu Dubai’de ki futbola benzediğini tahmin ediyorlar.Rahat futbol,bol para.Yanılıyorlar ve gidiyorlar.

            -Bir futbol maçına 90 dk sabredecek oyunu görememek.(Barcelona hariç.)

            -Futboldan anlamayan ve showmen karakterleriyle programa reyting için katılanlar.Çoğu yorumcunun yaptığı analizleri kahvede kiş amcalarda yapıyor.Rıdvan Dilmen,Uğur Meleke,Mehmet Demirkol gibi yorum yapamadıktan sonra neden tv’deler hala?Çünkü bu adamlar show yapıyor,stüdyoda tatsız dk’lar yaşatıyorlar,tartışıyorlar,kavga ediyorlar.Halk da böyle şeyleri izlemeyi seviyor.

            -Kulüp başkanlarının,yöneticilerinin futboldan,transferden anlıyormuş gibi teknik direktöre karışması.

            -Taraftarın futbolcuları anlamaması.İşler iyi gittiğinde baş tacı yapmaları,kötü gittiğinde ana avrat sövmeleri.

            -Kulüplerin yanlış transfer yapmaları.

            -Kulüplerin hedeflerinin küçük olması(Avrupa için).

            -Türk spikerlerin,yazarların,Mesut Öezil Türk’müş gibi bahsederek Almanlardan daha fazla gurur duymaları.(Zavallılık)

            -Kulüplere başkan olarak taraftarın beklentilerini karşılamaktan ziyade kulübü şirket gibi gören ondan vitrin ve para kazanan başkanlar...

            -Futboldan daha güzel sporları keşfetmem.(Bu aralar tüm Euroleague maçlarını izliyorum.) 
         
            Barcelona,Fenerbahçe,Nottingham Forest veya Cluj taraftarı olsan da bir şey değişmez.Futbolun sana kazandırdığı bir şey yok.Üzülmeye belki de izlemeye değmez.
            

6 Aralık 2011 Salı

SENİ BİR NEO,MORPHEUS OLMAKTAN ALIKOYAN NE?



    Neo eliyle mermileri durdururken.Hayır,düşünceleriyle…

                Bir sahne vardı,Neo kaşıkları bükmeye çalışırken.Neo kaşığı bükmekte ısrar ediyor ve yüz ifadesinde kaşığın bükülmesinin imkansız olduğu izlenimi veriyordu.Morpheus da şöyle diyordu:’Önce düşüncelerini bükmelisin.’(Yapılamayacağına dair düşüncelerini değiştir.)

                Seni bunları yapmaktan alıkoyan ne?

                Ego benliğin.

                Yapacağına dair motivasyonunda olabilir.Fakat bir de negatif yönü var.İkisi birden.Zihninde,içinde.Melek,şeytan…

                Neden olamayacağına dair inancın var?Bu inanç sana ait bile değil.Ve sen bunun farkında bile değilsin.Ego benliğin tarafından yönlendiriliyorsun..Günün birinde bunu gördüğünde yıkılacaksın.Bugüne kadar davrandığın,hissettiğin vs yalan gelmeye başlayacak.Çünkü sen,sen değildin.

                Neden başaramayacağına dair inancı var ego’nun?Belki bu inanç bizzat egonun veya senin içinde başaramayacağına dair bir inancın var.Ama şu kesin,ego şu kalıpları kullanıyor.’Ben başarıya layık değilim’,’Başaramam’ veya başarmandan korkman gibi.Belki de büyük biri olduğunu görmenden korkman.Korkan ego da olabilir.Bizzat sen büyük olduğunu görmekten niye korkasın?Evet,korkan ego.Çünkü ego bugüne kadar küçük hissetmiş,küçük davranmış küçük düşünmüş vs. bunlar üzerinden arabesk yapıp varlığını sürdürmüştü.Sen de bunları kendin zannettiğin için küçük,sınırlı bir yaşamın olmuştu.

                Bir kıza/oğlana onu kaldıramayacağını düşündüğün için ilgi duyduğunu söylemedin,bir iş başvurusuna çok sayıda talep olduğu ve işi başaramayacağını düşündüğün için harekete geçmedin veya buna benzer deneyimler.Ego arabesk yaptı,varlığını sürdürdü.Sen de kendinle ilgili inancın bunlar olduğunu sanıp yaşamını sınırladın.

                Sınırlı bir yaşama sahip olduğunun farkında mısın bilmiyorum.Bir tarafın sınırlar içinde güven de kalmak isterken(egon),bir tarafında daha önce yaşamadığı deneyimleri arzuluyor.Ve bu iki benlik çatışıyor.Sen de huzursuz oluyorsun.

                Seni bir Neo,Morpheus olmaktan alıkoyan ne?Çünkü hiçbir zaman böyle şeylerin olamayacağına inanıyorsun.Küçük düşünüyorsun,dalga geçiyorsun.Bu da senin ego benlikte olduğunu kanıtlıyor.Bu tür şeylerin sadece bilim-kurgu filmlerinde olabileceğini söylüyorsun.Ama bu zamana kadar sadece bilim-kurgu filmlerinde olduğunu iddia ettiğin şeyler hayatında şu an.Bir bilim-kurgu filminde ki teknoloji on yılar sonra hayatına giriyor.Bu tarz filmlere bakarak 20 sene sonra ki teknolojinin ne olduğunu tahmin edebiliyorsun.

28 Kasım 2011 Pazartesi

İNSANLAR NEDEN SORGULAMAZ,KİMLER SORGULAMAZ?


Değişim için davranmaya başlayınca yalnız mücadele etmekten korkarlar.Destek görememekten.Tek başına mücadelesini sürdürürken yalanlar içinde ama mutlu yaşayan topluluk daha cazip gelir.Sürüye geri dönerler.

Yatırım yaptıkları ne varsa ellerinden gitmesini istemezler.Yatırımları için çok çabalamışlardır çünkü.Değerlerinin ne kadar doğru olduğunu sorgulamaya başlayınca bir şeyler yıkılacak.Yenisini yaratmak için içte ve dışta mücadele gerekir.İşte bu insanlara zor gelir.

Maslow piramidinin en alt tabasında ki durumda olanlar sorgulamazlar.Fiziksel ihtiyaç her şeyden önce gelir.Fiziksel ihtiyaçları gerçekleştirememiş olanların kendini geliştirmesi,bilimle ilgilenmesi veya kendini yönetenleri denetlemeyi bekleyemezsin.Politikacılar,ülkelerinde yaşayan insanların çoğunu bu durumda bırakarak,halkın ülkede yaşanılanları denetlemelerini engellerler.

Sınırlı insan sorgulamaz.Bildiklerinin doğru olduğu iddia eden,değişen dünyada sınırlı düşünce kalıplarıyla bir ömür geçirmeyi düşünen,gelişmeyen,yenilenmeyenler sorgulamaz.

Egolar,inandıklarının yanlış olduğuna inanmak istemez.Ego benlik nasıl yanlış inanabilir ki!Ona göre davrandığı,düşündüğü her şey doğrudur.Ego benlik sorgulamaya izin vermez.Egonun inandığı birkaç kalıp vardır.Onlarla var olur.Yıkılmaya yüz tutacak bir deneyimde de saldırır.Ego,var olmayı ister.Bir şeylere tutunması lazım.Ego benlikte yaşayanlar,kendilerinin başka bir benlikte yaşadıklarını göremiyorlar.Egonun tercihlerini kendi seçimleriymiş gibi yaşıyorlar.

Artık ‘Olmak’ için acele eden sorgulamaz veya sorgulamayı bırakır.Ben artık tamamım,ham oldum ve hayatımın geri kalanını buna göre yaşayacağım diyenler sorgulamaz.Galiba içinde ki bir bilgi boşluğunu geçici doldurmaktan ibaret.

Küçük,yalan dünyalarında mutlu olanlar sorgulamaz.Kendilerine bir düşünce kalıbı oluştururlar.Gerçekleri budur.Halbuki gerçek dünya ile kendi dünyaları arasında uçurum vardır.Gerçekle yaşamazlar.Realite de gerçek olan için ise ‘Hayır,bu doğru değil!’ derler.

Hayat şöyle işliyor:Bugünün gözünden geçmişe birkaç yıl öncesine bakıyorsun.Ne kadar salak ve yanlış tercihler yaptığını görüyorsun.Şimdi,iyi,ham olduğunu düşünüyorsun.Birkaç yıl sonrasına geldiğinde bugünkü geçmişe baktığında yine aptal olduğunu göreceksin.Ve aptal olduğunu görüyorsan iyi yoldasın.Değişiyor,gelişiyorsun.Birkaç yılda bir düşüncelerini değiştirmediğinde sen bir ölüsün.Buna benzer bir söz vardı.

Uykudan uyanmak cesaret ister.Çünkü uykuya çok yatırım yaptık.OSHO